Bizim Aile
Büyük Bulut ailesinin İstanbul’a dönüşü, Küçükesat’da bıraktıkları evde yaşama şansı verdi bize. On yıl süreyle oradaydık. Ankara Çubuk’ta çalıştığım zaman, adını da oradan alan, kızımız Kiraz Hacettepe Tıp Fakültesi’nde doğdu. Bitmeyen işlerim nedeniyle, doğum öncesi iznimi tam olarak kullanamadım, çok da sağlıklıydım. Neyse ki 41 haftada doğduğu için bu eksiğim bir derecede tamamlanmış oldu. Melih gün aşırı, en seyrek üç günde bir, gece nöbetleriyle ağır koşullarda çalıştı. Arada İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nde askerlik görevini yerine getirdi. Toplum Hekimliği bölgelerine erken saatlerde kalkan servisle ulaşım, alışılmış mesai saatlerinden daha geç eve dönmem, sık değil ama bölge hastanelerinde on yıl boyunca süren nöbetler nedeniyle uzun süre anne evimden aldığımız destek bize güç verdi. Onlar İstanbul’a göçünce Adana’dan üniversite öğrencisi olarak Ankara’ya gelen yeğenim Ece, hem Kiraz için hem de çalışma koşullarımın ağırlığını hafifletmek için önemli destek oldu.
Gece gidilen İngiliz Kültür Derneği kursları gibi özel dil dersleri için koşuşturmalarım aklımda kalan en sıkıntılı zamanlar. Kiraz iki yaş dört aylıkken Ankara Çocuk Evi’nde kreş bakımından yararlanmaya başladı. Doğduğundan beri evimizde olan gündüzcü Hafize Hanım artık ona yetmiyordu. Erken saatlerde evden ayrılıp geç döndüğümüzden, komşumuz Işıksalan çifti Kiraz’ın servise teslimi ve kabulünü üstlendiler. Bulut ailesi ile dostluğu yıllara dayanıyordu, bu dostluk bizimle de sürdü sonraki yıllar boyunca. Haklarını ödeyemeyiz.
Üç yaş sonrası Gülveren semtinde bulunan Hacettepe Çocuk Evi’nde sürdürdü okul öncesi dönemini Kiraz. Kiraz’ın Çocuk Evi’ne taşıma servisine ulaşımı da baba ile birlikte oldu. Dönüşte servisten alınarak Çocuk Cerrahisi bölümünde babanın işi bitene kadar beklemesi de gerekiyordu. Bölümün sevilen çocuğu oldu orada.
Önce Kiraz geldi İstanbul’a, anne baba evimde abimle birlikte yaşadılar bir süre. İlkokula İdealtepe’de Nazmi Duhani İlkokulu’nda başladı. O sırada biz doçentlik sınavı için hazırlanmaktaydık Ankara’da, birlikte. Aynı hafta sınava girdik Melih’le. Sınav sonrası da birkaç gün içinde, Kasım 1986’da son hafta, İstanbul’da hemen göreve başladım. Yer değiştirme işlemlerim önceden hazırdı. Anne evinde Kiraz’la birlikteydik artık. Melih’in isteği olan, Şişli Etfal Hastanesi’nde Çocuk Cerrahisi Kliniği kurucu şefi olarak atanmak için Doçent olarak başvurması gerekiyordu. Bu süreç de üç ayda tamamlandı. Şubat 1987 de İstanbul’da göreve başladı. Yeni çalışma yerini önceden görmeme kararı vardı, bunu başarıyla uygulamıştı. Ancak, göreve başladığı gün, klinik için ayrılan yedinci kattaki alanın hiç kullanılmamış bir yer olduğunu anladı! Mekânın kırık camları ve güvercin gübresi dolu dolaplarıyla karşılaştığında yılmadı. Yalnız, beni işyerimde ziyaret etti o gün ki bu neredeyse bir ilk oldu bizim için. Benden güç almak istemiş olmalı… Sonuçta büyük emekle o klinik mutluluk kaynağımız oldu. Yedi yıl sonunda, bir gün “İstifa ettim Ayşen” diyene kadar…
İstanbul’da ev bulup, düzenleyip taşınma işlemimiz meşhur 87 Mart kışının engelleriyle çok uzun sürdü. Nisan sonunda taşınıp yerleşebildik. O zamana kadar Melih de anne baba evinde Bakırköy’de yaşadı. Hafta sonları bir araya geliyorduk.
İstanbul’da Vatan Caddesi Emlak Bankası Konutları'ndaydık artık. On yıl süre ile İstanbul Tıp Fakültesine yürüme mesafesinde bulunan evimiz bana trafik sıkıntısından uzak bir çalışma yaşamı sağladı ama Melih her zaman etkilendi trafikten. Gebze’den Beylikdüzü’ne kadar farklı yerlerde çalıştı. İstanbul’a gelişimde doçentlik sınavı hemen sonrasında olan rahatlama ile, Kiraz’a sevinçle “Artık çok çalışmayacağım” dediğimde “Annem gelse de beraber çalışalım istiyordum, neden sen çalışmayacaksın” sözleriyle sitem edip hayal kırıklığını paylaşmıştı.
Oğlumuz Ali, tümüyle İstanbul çocuğudur. Yeni bir işte dokuz ay sonra doğum yapan anne olarak dikkat çektiysem de, şanslı olarak sağlık sorunu yaşamadan bu süreci kolaylıkla atlattık. Kiraz’ın doğumu için Melih ameliyathaneden gelmişti. Ali’nin doğum gecesi ise hastanede Şef Nöbetindeydi. Şişli Etfal Hastanesi telefonları cevap vermediğinden gece geç vakit büyük ablam ve eşiyle gittim doğuma. Vatan Caddesinde metro inşaatını aşmamız zor olmuştu.
Kiraz yaz tatillerinde Adana’da Gönül ablamın yanında olurdu sıklıkla, evde değildi. Ali üç yaşına kadar, doğumundan beri gündüzleri Hayriye Hanım’ın bakımındaydı. İstanbul Tıp Fakültesi’nin Sevda Sabancı Kreş ve Ana Okulu’nda geçirdi okul öncesi yıllarını. Birlikte yürüyerek gidip gelirdik. Her zaman anaokulundan alınan en son öğrenciler arasında olduğundan arada “senin yardımcın yok mu anne” sorusuyla beni karşılardı. İlkokula Oğuz Kaan Kolejinde başladı. Kiraz da ikinci sınıf ve sonrasını Topkapı’da Özel Tercüman İlkokulunda tamamladı. Sonra Cağaloğlu’nda bulunan İstanbul (Erkek) Lisesi öğrencisi oldu.
O yıllar iş nedeniyle başka şehirlere, ülkelere gidişimin en sık olduğu zamanlardır. Kiraz, dört aylık olduğundan beri buna alışıktı. Bir kez, sanırım 13 yaşında, “Senin yerine başkası gitse olmaz mı?” sorusunu sorduğunda, “Olabilir ama sen de büyüyüp işler yaptığın zaman hep çocuklarının yanında mı kalacaksın?” demiştim. İyice düşündü ve “Git git, çok güzel şeyler öğretiyorsun.” dedi. Okul öncesi yıllarında yanımda işe götürdüğüm günler de olurdu Kiraz’ı. Evde de sürekli işle ilgili çalıştığım için iş yerinde gördüğü pozisyonuma anlam verememiş ve ”Anne sen öğretmen misin, öğrenci misin?” diye sormuştu. “İkisi de.” cevabını vermiştim. Ancak Ali birkaç kez evden gidişimden sonra şiddetle isyan etti, bir süre şehirdışı etkinliklere ara verdim. Kiraz da, üniversite girişi için hazırlandığı lise son sınıfta “Bu yıl bir yere gitmeyebilir misin anne?“ dedi. Bunu neden kendim akıl etmediğime üzüldüğümü hatırlıyorum. Tabii ki bu isteği yerine getirdim.
Sonraki evimiz, Beşiktaş’ta oldu. Yine aynı evdeyiz. Ali ilkokul dördüncü ve beşinci sınıfı Yeni Yıldız İlkokulunda tamamladı. Sonra MEF Ortaokulu ve Saint Joseph Lisesini bitirdi. Kiraz Boğaziçi Sosyoloji Bölümünden sonra New York’ta Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile sonlandırdı öğrenimini. 2006 yılında New York Baro sınavı sonrası, yaptığı iş başvurularından olumlu cevap aldığında üç farklı zamanda başlama seçeneği vermişlerdi ona. Bu bilgiyi bana telefonda iletti ve sordu ”Eylülde, ekimde ya da kasımda başlayabiliyorum. Sen çok meşgulsün ama kasımda başlasam, o zamana kadar İstanbul’a gelsem, evde kalsam sana engel olur muyum?”… Bana zaman yetmiyordu, kimi zaman banyo yapmak için zaman ayırmanın bile zor olduğunu hatırlıyorum. Bir kez, Dekan Yardımcımız Prof. Zafer Arı, gece yarıları yazdığım tıp eğitimi işleri ile ilgili e-posta mesajları ve değerlendirmeler nedeniyle düşünmüş olmalı “Uyku sorununuz mu var?” diye sormuştu. “Sorunum yok ama işlerimi bitirdikten sonra uyuyorum.” cevabını vermiştim. Kiraz’ın bu ifadesi bana, artık o kadar çok çalışmamam gerektiğini düşündürdü ve söz verdim kendime: Kiraz geldiğinde yavaşlayacak, zamanla arkamda bırakacağım işleri de düzenleyip devrederek iki yıl sonunda da işimden ayrılabileceğime karar verdim. Zaten, bana göre, 100 yıl daha, 7/24 her gün çalışsam, yapmak istediklerimi gerçekleştirmem mümkün olmayacaktı. Yaptıklarım yetsin duygusu ile, emekli öğretim üyesi olma hakkımı 2008 yılında kullandım böylece. Tam zamanıydı…
Aynı yıl Kiraz evlendi, ben de onunla birlikte gerekli hazırlıklarla ilgilenerek mutlu oldum. Sonraki yıl Ali, Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri Mühendisliği bölümünden mezun oldu ve Southampton Üniversitesi Marine Engineering bölümünde master derecesi için İngiltere’ye gitti. Gidişinde ve ara tatilde onunla da orada güzel zamanlar geçirdik.
Kiraz 2003’ten beri Türkiye’de değil, bu uzaklığını telafi etmek için kendimize söz verdik en geç üç ayda bir buluşuyoruz. Bunu hiç aksatmadık, çalışırken zaman daha kısıtlıydı ama artık rahatız. Ali’nin tekne üretimi işinde Tuzla’da yıllar geçirdikten sonra, denizle ilgili, başka bir iş yelken eğitmeni olma isteğini destekledik. Ali 2017’de Ayşe Ekin’le evlendi, artık Marmaris’te yaşıyorlar. Daha sık buluşuyoruz.
Zamanını istediği gibi ayarlama özgürlüğü insanın en büyük kazancı olmalı. Yaşam kalitesinin tanımı da “İnsanın tercihlerine göre yaşayabilmesidir”.
İşten ayrılmamı izleyen yakın dönemde Melih’in ablası ciddi bir hastalık geçirmişti. Benim ne kadar yararım olacaktı ona, büyütülecek bir şey değil ama, onu rahatlıkla ziyarete gidebildiğim için şükretmiştim o günlerde. Aynı rahatlığı, işe gitmeyerek, ev eşyaları ile ilgili bir sorunu kimseye havale etmeden kendim çözüme kavuşturduğumda da hissettiğimi hatırlıyorum. Benim için büyük bir lükstü bu yenilik.
Üniversiteden yaş sınırını beklemeden ayrılmak istemem ailem tarafından olumlu karşılandı ama arkadaşlarımın bir kısmı şaşkınlıkla karşıladı bu kararımı. Boşluğa düşeceğimi, sıkılacağımı düşünenler oldu. O zaman da, bu çekinceleri karşılarken, emindim. Hiç öyle bir boşluk yaşamadım. “Fotoğraflarımı düzenlesem yıllar alır.” demiştim. Gerçekten yeni yeni düzene koydum sayılır!
Aslında aile olarak en uzun süre bize ev olan mekan köy evimizdir. 1991 yılı yazında başladık, bu yıl 31. yaz dönemini geçirdik orada. Köyde bir tarla arsasına ev yapma fikri başta beni şaşırttı. Ancak zaman içinde yapamayız, gidemeyiz, bakamayız gibi korkularımın yerinde olmadığını yaşayarak gördüm. Benim gibi, köyden aileler de “Siz burada nasıl yaşarsınız” dediklerinde Melih, “Ayşen köyde çalıştı, merak etmeyin yapabiliriz” gibi sözlerle savundu halimizi. O zamanlar, kanalizasyon yoktu, iki tür atık çukuru düzenlemesi sorunumuzu çözdü. Çöpler toplanmıyordu, köylüler çöp çıkarmıyordu zaten. Biz de öyle alıştık yaşamaya, düzeni sağladık. Zor çöpleri İstanbul’a taşıdık örneğin. Basınçlı su yoktu, yıkama makinelerimiz de uzun yıllar olmadı. Yaz kış demeden çalışma yıllarımızda her ay bir hafta sonunu çocuklarımızla bu köy evinde geçirdik. Bu yaşam bizi İstanbul’un ve çalışma hayatının karmaşasından korudu. Eve hala TV koymadık. Bu sayede, kendi işimizi de yaparak, birbirimizle ve doğa ile yakınlaştık. Her işimizi bu plana göre önceden ayarlıyorduk. Bir aylık izin süremin üç haftalık blok zamanını yaz aylarında çocuklarla orada geçirdik. Saroz körfezi, Türkiye’de deniz kıyısında yayla iklimi olan nem oranı düşük, özgün bir coğrafya. Köyümüzün denizi hala doğal plaj. Orası yine hiçbir şey için acele etmeden yaşadığımız yer. Melih yaz aylarında ameliyat olan çocuklar için, yıllarca yalnız bir hafta, okullar kapanmadan önceki hafta tatil yaptı. Artık daha uzun zaman geçirebiliyor ama soba yakmaktan o kadar da zevk almıyoruz. Kış zamanı gitmeyi azalttık. Çocuklarımız arkadaşlarıyla, eşleriyle köye yine geliyorlar, mekanı seviyorlar. Torunlar da öyle “bu ev çok küçük ama herşeyi var” sözleri ile mutluluklarını paylaşıyor, hayvanları izlemeyi, çobanlarla selamlaşmayı seviyorlar. Komşularımız, köklerimize uygun Balkan göçmenleri. Kıymetli arkadaşlık ilişkilerimizin değerini biliyoruz. Karşılıklı olarak bu birliktelikle zenginleşiyoruz.
Görmek istediğim yerleri görebildim. Melih de benden bir yıl sonra işini bıraktı. Gönüllü işlerle artık daha rahat uğraşabiliyoruz. O uzun yolculuklardan hoşlanmıyorsa da, birlikte zaman geçirip yapmak istediklerimizi gerçekleştirebiliyoruz.
İş stresinden kurtulunca fizik olarak da daha sağlıklı oldum. On yıldan uzun süredir, çalışma günlerimin son zamanlarında tanıştığım Yoga başka türlü bir destek oldu bana. Ortaokul yıllarından gelen keman çalma isteğimi geçirdiğim bir sağlık sorunundan sonra, gerçekleştirmeyi başarmıştım. Buna daha fazla zaman ayırabildim, evde gürültülü zamanlarımı Melih ve çocuklar anlayışla karşıladılar, teşekkür ediyorum onlara. Ben müsamere diyorum, Pera Müzik Evi’nde yıl sonu konserlerimize gelip alkışladılar üstelik. Oğlumuz Ali’nin ilgisiyle yönlendiğim yelken kullanma merakımı giderdim. Her zaman yemek yapmaktan hoşlandım. Daha bol zamanda bu uğraşımla ilgilenme fırsatı bulduğum için memnunum. Annemin yemek tariflerini gelecek kuşağa aktarmak için aileye dağıtılan takvimler hazırladım. Nerdeyse kırk yıldır kullandığım bir Yemek Kitabı’nın yeni baskısını sağlamak için severek uğraşabildim, bu rahat zamanlarımda. Ev işleri ile ilgilenmeyi, yemek yapmayı bugün de severek sürdürüyorum. Takdir edenlerin varlığında, rahat ortamlarımızda tadını çıkarıyorum.
Çiçek Düzenleme ve Uygulamalı Bahçıvanlık Kurslarına bile gittim. Otuz yılı deviren, yaz tatilleri dışında da yıllarca her ay bir hafta sonu gitmeyi başardığımız, bir arada mutlu zaman geçirmemizi sağlayan doğal ortam, Büyükevren Köyü’nde evimizin çiçekleri artık daha sağlıklı. Köy evinde daha fazla kalmak için zaman kolluyorum. Çocuklar, eşleri ve torunlar da köyü ve oradaki yaşamı çok seviyorlar. Fethiye’nin Melih’le tarihimizde özel bir yeri var. Bahar aylarında da eskisi kadar güzel. Uzun yıllar sakladığım Likya Yolu yürüyüş bilgileriyle, dağların güzelliğini yerinde yaşama fırsatı bulduk, şükrediyoruz. Denizi sevenler olarak bahar aylarında orada da uzun zaman geçirme niyetimiz sürüyor.
Bu yıl, Melih’le birlikte yaşadığımız ellinci yıl. Birlikte çok şey yaşadık inişli çıkışlı. “Sosyal olaylar ondüler olarak ilerler, bir aşağı bir yukarı ama hep yukarıya doğru meyillidirler” sözleri birlikte yaşamımızı özetliyor.
